Allah, insanları yaratılmışların en şereflisi ve en kıymetlisi olarak yaratmış ve yaratılmışların cümlesini onun emrine âmâde eylemiştir. Onun, Kur’andaki ‘Halifelik’ unvanı, onu anlatan ve ona biçilen en mümtaz değerdir. İnsanı, mahlukâtın efendisi yapan hiç şüphesizdir ki onun fizîkî yapısı değil, aklıdır ve de îmanıdır. Efendimiz: “Aklı olmayanın dini yoktur” buyurmuştur. Evet, akıl iman etmeyi gerektirir. Îman da aklı korur, kollar ve kulu Allah’a kavuşturur. Allah’a kavuşanın, Allah ile olanın kulluğu ulu, dünyası mutlu, âhireti kutlu olur. Onun için her türlü maddî ve mânevî saâdetin, selâmetin, şevketin, şecâatin olmazsa olmaz şartı îmandır. Bu sebeple, İslâm binasının temeli îman, dört duvarı ibadetler, çatısı da ahlâktır. Temel olmazsa duvarlar, duvarlar olmazsa çatı olmaz. Sağlam temelin duvarları sağlam, sağlam duvarların çatısı sağlam olur. Îman, statik değil dinamik bir enerjidir. O öyle bir enerjidir ki; göze fer, sere miğfer, dize derman, yüreğe fermandır. Onun için; îman aksiyondur, misyondur, mefkuredir, metanettir, gayrettir, hamiyettir, selâmettir, salâbettir, feragattir, aşktır, sevdadır, çiledir, ıstıraptır. Îman, râyihası çok uzaklardakileri mest eden şişe içerisindeki esans gibidir. Şişenin kapağı ve tıpası ne kadar sıkı sıkıya kapatılırsa kapatılsın, o kokunun dışarıya çıkmasına mâni olunmaz / olunamaz.
Îmanı amelden ayrı düşünmek mümkün değildir. Onlar et-tırnak gibidir, zarf ve mazruf misâlidir. Dalsız-budaksız, gölgesiz, meyvesiz, çiçeksiz, yapraksız ağaç ne ise, amelsiz îman da odur. Eşsiz insan Âkif’te öyle demez mi: ‘Îmandır o cevher ki, İlahî ne büyüktür / Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür.’ Îman ile amel, elektriğin iki teline benzer. Biri diğerine ışık vermez. Her birinin ışığı kendinde gizlidir. Îman, sâlih amel ile birleşince asıl ürününü vermeye başlar. O halde imanı pozitif elektrik yüklü bir cisme, sâlih ameli negatif elektrik yüklü bir başka cisme benzetebiliriz.
Batılı bir mütefekkirin şu tefekkürü, mütefekkirim diyenleri bir lahzâ tefekkür ettirmelidir: “Yirmi birinci yüzyılın en heyecan uyandırıcı atılımları, teknoloji sayesinde değil, insan olmanın ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılması sayesinde gerçekleşecektir. Bilim ve teknoloji bize yaşamın anlamını söylemez. Yaşamın anlamını ancak îman aracılığıyla kavrayabiliriz.” Çekoslovakya’nın ilk Cumhurbaşkanı V.Havel’in, hiç eskimeyen ve eskimeyecek olan şu tespiti de, keşke insanların idâresine soyunan ve irâdesine kefil olan siyasiler için manifesto olsa: “Dünyanın kurtuluşu, kolay politik sloganlarla değil, insanların gönüllerindeki inançları iledir.”
O îman ki, bu gün bütün insanlığın top yekun muhtaç olduğu, onsuz sulhun, sükunun, sürurun, huzurun, nurun, barışın, uzlaşmanın, kardeşliğin, dostluğun, muhabbetin, şefkatin olmadığı / olamayacağı mutlak iksir, muhakkak reçete olan ‘Sevgi’ ile kemâl bulmuş, ‘Sevgi’ ile cemâl olmuştur. Cihanın Nebisi ne muhteşem formüle etmiş: “Îman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi de sevmedikçe îman etmiş olmazsınız.” Bizim ifâdemizle: ‘İnan Sev, Kurtul.’ Gönüller sultanı Yunus Emre’nin terennümüyle: ‘Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim / Dünya kimseye kalmaz.’
Âh! O îmana bir inansak, o îmanla bir hemhâl olsak, o îmanla bir yaşasak. Âh! O îman tüm saffetiyle, ismetiyle, iffetiyle hayatımızda olsa... Âh! O îman zerrelerimizde, iliklerimizde, kemiklerimizde, nefislerimizde, nefeslerimizde olsa... Âh! O îman güneş gibi içimizi ve dışımızı ısıtsa, ışıtsa... Yağmur gibi gönüllerimizi sulasa yıkasa... O îman, en büyük ikram ve en yüce in’amdır. O îman, nazlı bir gelindir. Kim mihrini öderse, ona nasip olur. Mümkün olsa da yüreklerimizi herkese gösterebilsek... İşte benim yüreğim, Mevlâ’ya arş olan yüreğim, gelin, bakın desek, diyebilsek... Sahi, yapabilir miyiz bunu... İyi ki, bunun imkanı yok. Yoksa, işte benim yüreğim, kim der, kim diyebilir!.. Kimler yüreğinde gizlediklerini deşifre edebilir!.. Meşhur düşünür Lord Headly’nin, kılıç yarasından daha beter şu sitemi beni hep çıldırtır: “Mukaddes Kitabınıza baktım, imrendim. İnananlarınıza baktım, iğrendim. Söz de inananlarınız ki, benim elli sene geç Müslüman olmamın müsebbibidirler.” |