NECATİ TAYYAR TAŞ / BİLECİK İL MÜFTÜSÜ
Bir sel akıyor, coşkun mu coşkun, heybetli mi heybetli, vakur mu vakur... Bir çağlayan sesidir, köpüklerinde ilâhi aşkın kıvılcımları, şakırtılarında vecd ve istiğrakın serinliği, uğultularında ötelerden kopup gelen mânânın derinliği var. Küme küme insanların, kelimelerin izahta zorlandığı başka bir hasretten yanan ve kavrulan yürekleri, bin bir türlü sıkıntılara ve zorluklara rağmen tazelenmek, yenilenmek, temizlenmek için, mukaddes ve muazzez mekana, insan neslinin ulu atası ve ilk babası Adem aleyhisselamın, evlatlarının tohumunu saçmak için seçtiği mübarek ve mükerrem vatana, semânın nazargâhı, arzın kalpgâhı, yüzlerin duâgâhı, namazların kıblegâhı Kâbe-i Muazzamaya gidiyor...
Bu öyle bir yolculuk ki, kalplerde müstesna ayrıcalığı olan bir ürperti, sinelerde kıpır kıpır bir çırpınış, uzuvlarda tam bir teslimiyet, duygularda volkanik bir alev, yollarda seraplar misâli ayrılıkların ve vuslatların kutlu ve kutsal heyecanı var. Bu öyle bir yolculuk ki, eşitlik ve adâlet adına, mahşeri resmetsin diye, ölülere giydirilen kefeni andıran ak ve pak iki havluya sarılan vücutlar, uğurlayanların ve uğurlananların yanaklarından dökülen şebnem şebnem damlalar, konvoy konvoy akışlar, yürüyüşler, duruşlar, oturuşlar, toplu dualar, niyazlar, helal edilen hak ve hukuklar, sarılmalar, kucaklaşmalar, titrek dudaklardan dökülen vedâlaşmalar senelerdir hiç mi hiç eskimiyor eskimeyecek, pörsümüyor pörsümeyecek, bitmiyor bitmeyecektir. Çünkü bu kutlu yolcular, hac emrini, “Gücü yetenlerin hacca gitmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” mealindeki Mevlâ’nın fermanından, ilhâmını yüce Peygamberin dertlere derman kelâmından almaktadır... Alanlara ne gam ne gussa... Evet, yüce Resûl buyuruyor ki: “Kim gönül kırmadan, günah işlemeden Allah rızası için hacca giderse, annesinden doğan bebekler gibi günahlarından arınmış olarak yurduna döner.” Ve yine bu kutlu yolun özlemiyle, hasretiyle yanıp kavrulanlar için cihan Peygamberimiz buyururlar ki: “Kim sevabını yalnız Allah’tan umarak, Medine’de beni ziyarete gelirse, kıyamet gününde ben onun şâhidi ve şefaatçısı olurum.”
İşte çekilen bütün bu serancamlar, Allah’ın emrine mutlak teslimiyetin yanında, Hz.Muhammed’in ümmetine armağan eylediği bu kutsal müjdeye ve muştuya muhatap olabilmenin hatırınadır. Ne ikramdır oralara gitmek, vahyin indiği diyarları temaşa, Kabe’yi tavaf, Safa ve Merve arasında sa’y, Arafat’ta vakfe eylemek, suların tâcı, dertlerin ilâcı zemzemi içmek, Hıra dağını, Sevr mağarasını ziyaret etmek, Medine’de nurlaşmak, Cennet bahçesi olan Ravza-i Mutahhara’da nefeslenmek, nice uluların medfun bulunduğu Mekke’deki Cennet’ül Muallâ ve Medine’deki Cennet’ül Bâkî kabristanlarında, ölümde ölümsüzlüğü solumak, Bedir, Uhut, Hendek savaşlarının hikmetlerini, varlıkta yokluk, yoklukta var olmanın şuur sarhoşluğuyla tefekkür ve tezekkür etmek, kafatasını ellerin ayasında çatlatırcasına, beyni zonklatırcasına düşünmek, düşünmeyi düşünmek ve düşünebilmek...
Selam, bu kutlu yolculuğun mutlu yolcularına ve kara sevdâlılarına... Selam, selâmet ve emniyet kapısı olan bâb’us selamdan / selam kapısından Kâbe’ye girecek bahtiyarlara... Selam, bizlerden de milyonlarca selam oralara, oraların ayrıcalıklı misafirleri hacılara... |