Yaratılış gayesi Allah'ı tanımak ve O'na lâyıkıyla kul olmak olan insanoğlu, tarihin bazı dönemlerinde peygamberlerin üstün gayretleri ve rehberliği sayesinde tevhit akidesine bağlı kalmış, bazen de zulüm ve haksızlığa dalarak dalalete düşmüştür. Dalâletin gayyâsında çırpınan insanlara nebîlerin nefesi yetişmiştir. Peygamberimizden önceki dönemde de dünyanın her tarafı zulümler, karanlıklar ve sapıklıklar içindeydi. Hz.Musa'nın ve İsa'nın yaktığı çıra sönmüş, fazilet ve erdemler çoktan ölmüştü. Çâresizlikler içinde çırpınanlar bir çerâğ gözlüyordu ve bir kurtarıcı bekliyordu. Nihayet beklenen nûr, nebiler silsilesinin son halkası, âlemlere rahmet Hz.Muhammed, milâdî 571 senesinin Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi sabaha karşı dünyaya şeref verdi. Bazı kelimeler, deyimler, isimler ve nice tabirler vardır ki, onlar özellikle birilerine hastır ve onlarla hemen birileri hatırlanır. Kutlu doğum, bunlardan biri ve hatta birincisidir. Her doğum, her doğuş ve her oluş mutlaka ve elbette kutludur. Ama bütün kutlular bir kutlunun ve bir kutlu doğumun yüzü suyu hürmetinedir. O kutlu doğum hiç şüphesizdir ki, Kur'an anonsuyla “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” peygamberimizin doğumudur. Onun için kutlu doğum ifadesi, peygamberimizle zarf ve mazruf gibidir. Zarf da, mazruf da mukaddes... Bu mukaddesi yüklenen zaman da, mekan da mukaddes... Bu zaman ve mekana nefes veren doğum da mukaddes... Dünya, sayısız doğumlara, doğum sancılarına şâhit ve beşik olmuştur. Ama bütün doğumlar ve doğacaklar onun yüzü suyu hürmetinedir, onun sayesindedir, onun hatırınadır... Eğer o olmasaydı, dünya bu gün yoktu, insanlık bu gün mevcut değildi. İnsanlık insanlığını, evren medeniyetini, canlar nefesini ona borçludur. Çünkü, insanlığı kin, köle, küfür, zorba ve zulüm ipoteğinden o kurtarmış ve yine onun soluğu kurtaracaktır... O, özel ve güzeldir. O, kainatın efendisi, nebilerin son inicisi, Allah'ın sevgilisidir. O, gönüllerin sultanı, başların tâcı, dertlerin ilâcı, ufukların minhâcı, ilâhî mektebin muallimi ve mânevi eczanenin biricik tabibidir. O, resûlüssekaleyn, ceddülhasaneyn, seyyidülkevneyn, imâmülharemeyndir. Ona semâ hayran, arz meftun, felekler medyûn, melekler meclûptur... Evet, peygamberimizin doğumuna isim olan ve doğum günü, doğum zamanı, doğum yeri manalarına gelen Mevlit gecesini on dokuz Mart da idrak ederek hep beraber kutladık ve onun doğumunun üzerinden geçen 1437 senenin hasretiyle karınca kararınca yandık ve yakıldık. Ve yine karınca kararınca hem fert, hem cemiyet ve hem millet bazında mana ve madde perspektifinde, kutlu doğum hatırasına ithaf edilmek üzere yeniden doğmaya karar verdik. Ve hele şükür, o kararın sıcaklığında ve ışığında kutlu doğum haftasına ulaştık... Dünya, sayısız doğumlara, doğum sancılarına şâhit ve beşik olmuştur. Ama bir doğum var ki, bütün doğumlar ve doğacaklar onun yüzü suyu hürmetinedir, onun sayesindedir, onun hatırınadır... Eğer o olmasaydı, dünya bu gün yoktu, insanlık bu gün mevcut değildi. İnsanlık insanlığını, evren medeniyetini, canlar nefesini ona borçludur. Çünkü, insanlığı kin, köle, küfür, zorba ve zulüm ipoteğinden o kurtarmış ve yine onun soluğu kurtaracaktır... O, özel ve güzeldir. O, kainatın efendisi, nebilerin son inicisi, Allah'ın sevgilisidir. O, gönüllerin sultanı, başların tâcı, dertlerin ilâcı, ufukların minhâcı, ilâhî mektebin muallimi ve mânevi eczanenin biricik tabibidir. O, resûlüssekaleyn, ceddülhasaneyn, seyyidülkevneyn, imâmülharemeyndir. Ona semâ hayran, arz meftun, felekler medyûn, melekler meclûptur... Hz.Aişe, onu şöyle vasfeder: “Züleyha'yı kınayıp da, Hz.Yusuf'u görünce ellerini kesen kadınlar, eğer Muhammed Mustafa'yı ve onun nûr cemâlini görselerdi, ellerinin yerine kalplerini keserlerdi...” Onun soyu, sopu, nesebi ve silsilesi aktır, pîr-i paktır. Bakınız Kitabımız Kur'an onu nasıl anlatıyor: “Senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.” Onun için, Mevlânâ: “Ey dünya ve ahiret güzelliklerinin padişahı, senin güzelliğinin memleketi hiç şüphe yok ki, mutlakıyettir”, Muhammed İkbal: “Namaz mihrabı Kâbe'ye, gönül mihrabı Hz.Muhammed'e müteveccihtir”, Gazali: “Her peygamber, insanı hakikate götüren yolu gösterir. Hz.Muhammed ise insana kendi hakikatini gösterir”, Musa Carullah: “Adem ile başlayan peygamberlik, derece derece tekemmül etti ve Hz.Muhammed'de kemâlini buldu. Zaten kemal, ancak ona mevdû ve mevrustu” der. 'Yaradılmış cümle oldu şadman / Gam gidüp âlem yeniden buldu can / Basmasa mübarek kademin rûy-ı zemine / Pâk etmez idü kimseyi hâk ile teyemmüm' gibi mısralar onu ne güzel tarif, tavsif ve tasvir ediyor... Selam ona, salât ona, her türlü tahiyyat ve tekrimat ona olsun... Nasıl olmasın ki! İşte Kur'anın mesajı: “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey îman edenler! Siz de ona salât ve selam edin.” Mevlânâ, “Ey Muhammed! Seni anlatmak ve seni övebilmek için yerle gök arası genişliğinde ağız isterim ağız...” dese de, 14-20 Nisan tarihlerinde kutlanacak kutlu doğum haftasında, hep o anlatılacak ve hep o konuşulacaktır... Ne mutlu onu ananlara, anlayanlara, anlatanlara ve ona lâyıkıyla / hakkıyla şuur derecesinde ümmet olanlara ve 'iyi ki doğdun yâ Muhammed' diyebilenlere... Umarım ki, bu kutlu doğum, daha nice özlenen ve gözlenen kutlu doğumların muştusu olur / olmalıdır... Kutlu doğum haftamız mübârek olsun... Allah'ın rahmeti, merhameti, mağfireti ve bereketi üzerimize olsun... |