Dua, Allah’a karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarrudur. Dua, Allah’ dan rahmet ve hayır beklemektir. Dua, Allah’ın rızasını, hidayet ve istikamete muvaffakiyetini dilemek ve yalvarmaktır. Dua, Peygamberimize salavat getirmektir. Ve şüphesiz en büyük dua, namazdır.
Dua, müminin dilinde âsayı Musa’dır. Dua, ibadetin ruhu, ruhun cilası, îmânın gıdasıdır. Dua, peygamberimizin ifâdesiyle, “İbadetin iliğidir. Dua, ibadetin tâ kendisidir. Dua, ibâdetin özüdür. Dua, ibâdetin çivisidir. Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur." Dua, Allah’ı anmaktır. Dua, benlik ve enâniyeti terk etmektir. Dua, Allah’ dan yardım istemektir. Dua, Allah’a tam teslimiyettir. Dua, Allah’a hamdetmek ve şükretmektir. Dua, Allah’a yaklaşmadır. Dua, sevenin sevdiğine niyazıdır, nazıdır.
Dua, gerçekten kulluğun ruhudur ve hâlis bir îmânın neticesidir. Çünkü, dua eden adam bilir ki, kainata hükmeden biri var ki, o kimseye muhtaç değil ama ona herkes muhtaç. O istemez, ondan istenir. O beni görüyor, zihnimden geçenleri ve niyetlerimi biliyor. O, beni korur ve her yerde kollar. Öyle ise ben yalnız değilim. O, benim yakınımda ve içimdedir.
Evet, insan inansa da, inanmasa da dua etmeye mecburdur. Nice Rab tanımayanların, sıkıştıklarında, darda kaldıklarında, çâresiz olduklarında, ölümü soluduklarında, felaketlere sürüklendiklerinde, acılara gömüldüklerinde göklere baktıkları, boyun eğdikleri, mahcupluk ve pişmanlık içerisinde, inkar ettikleri ‘gücün’ kuvvetinden, kudretinden imdat diledikleri ve O’na sığınma, yalvarma, yakarma gereğini duydukları çok duyulan, görülen ve yaşanan gerçeklerdendir. Çünkü insan zayıftır, âcizdir, çâresizdir, muhtaçtır ve de ihtiyaç sahibidir. Zenginlik onun izâfî gücüdür. Bu ‘güç,’ bazen bir dilim ekmeği bile insana çok görür. Alıp verilen ‘nefes,’ paraya bağlansaydı, herhalde kimse yaşayamazdı.
Kaldı ki, kâinatta dua etmeyen hiç bir yaratık ve varlık yoktur. Kur’andan dinleyelim: “Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner. Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler. Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tespihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” Dua, kulluğun nişânesi, kul olmanın alâmet-i fârikasıdır. Yaratanın eserleri, kudreti ve sayısız nimetleri ortadadır. Kul da, kula yakışanı ve düşeni yapmalı ve yerine getirmelidir. Kur’ anın bu husustaki uslubu ne kadar muhteşemdir: “Habibim, ilan et ve kullarıma de ki: Ey insanlar! Sizin dua ve ilticanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?”
İnsan olarak yaratılmak, başlı başına fıtrî bir değerdir. Değer, kıymetlerin kıymetinin bilinmesine bağlıdır. Onun için yüce Mevlâ, insanı insan yapan değerlerin ve onu bütün mahlukata üstün yapan erdemlerin, ibâdet ve itaatlerin genel ismi olan “dua” ile korunmasını ısrarla ister ve der ki: “Kullarım sana, beni sorduğunda söyle onlara ki: Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, aşırı gidenleri sevmez. Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”
Ya şefkat ve merhamet peygamberi, peygamber efendimizin duaya çağrıları: “Allah’a dua etmekten daha değerli hiçbir şey yoktur. Mübârek ve yüce Rabbiniz hayâ ve kerem sahibidir. Kulu, kendisine el kaldırdığı zaman, onları boş olarak çevirmeye kulundan hayâ eder. Kim noksanlıktan münezzeh bulunan Allah’a dua etmezse, Allah’ da ona gazap eder.”
Son olarak, şu güzel dua, duamız olsun: “Allah’ım! Sevdiklerin senden neler istemişlerse, ben de onları istiyorum. Nelerden kaçınmışlarsa, ben de onlardan sana sığınıyorum...”
Mis kokulu Ramazan iftâriyesi... Özenle ve ihtimamla pişirilen, sabır taşı kesilircesine fırınların önünde ak sakallı dedeleri, beli bükülmüş nineleri, iftar sofrasına mâsumluğunu servis etmek isteyen bebeleri itiş-kakış insan kuyruklarında bekleten iftâriyelik... Somunun mayasındandır ama Ramazanda aranan, sorulan, râyihası uzaklardan alınan, uğruna her türlü fedâkarlığın sezâ edildiği iftâriyelik... Oruçla hem dem, çatlayan dudaklara merhem olmanın ötesinde, vücuda gıdâ, organizmaya şifâ olur da, madde ve mânâdan mürekkep şâhaser bedenin mânâsının, kudret ocağında pişirilerek peygamber diliyle gönüllere ve dimağlara ikram ve ihsan edilen, adına da “Hadis” denilen bir iftâriyeliğe ihtiyacı olmaz mı? Olmaz ne kelime, Elbet, olur!.. İşte aynı fırından, üzerleri birbirinden güzel susamlarla bezenmiş, aç ruhlarımıza ilaç dört çeşit iftâriyelik:
Sohbet Âdâbı : * Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, gizlilikleri araştırmayın, haber koklamayın, birbirinize sırt çevirmeyin, Ey Allah’ın kulları! Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. * Üç kişi beraberken, ikisi aralarında hususi konuşmasınlar, bu, öbürünü üzer. * Sizden kimse, bir başkasını yerinden kaldırıp sonra da oraya oturmasın. Ancak halkayı genişletin, yer açın, Allah da size genişlik versin. * Bir kimse ihtiyacı için dışarı çıkar da sonra geri dönerse, önceki yerine oturmaya herkesten ziyâde hak sahibidir. * Bir kimsenin, izni alınmadan iki kişinin arasına oturması helal olmaz. * Yollarda oturmayın. Mutlakâ oturacaksanız, bâri yola hakkını verin. Yolun hakkı; harama bakmamak, gelip-geçeni rahatsız etmemek, selama karşılık vermektir.
Yemin : * Kim yalan yere yemin ederse cehennemdeki yerini hazırlasın. * Kim bir şey hususunda yemin eder, sonra da hilafını daha hayırlı görürse, hemen kefâretini / maddî cezasını vererek yemininden vazgeçsin ve yemin ettiği husustan daha hayırlı olanı yapsın. * Kim başkasının hakkını, yemin ile ele geçirirse artık onun için cehennem vacip olmuştur. * Yemin malın sürümünü artırır, kazancın bereketini giderir.
Alışveriş : * Satarken, alırken ve borcunu öderken kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet eder. * Kimi kıyamet gününün dehşetinden, sıkıntısından Allah’ın kurtarması, hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde, Allah’ın arşının gölgesi altında gölgelenmek sevindirecekse, alacağını sonraya bırakarak borçluya nefes aldırsın, yahut borcundan bir kısmını indirsin, imkanı varsa bağışlasın. * Almak istemediğiniz bir malın fiyatını artırmayınız.
Yardımlaşma : * Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu zâlimin eline bırakmaz. Her kim kardeşinin bir ihtiyacını görürse Allah da onun bir ihtiyacını yerine getirir. Her kim, bir Müslüman’dan, dünya darlığını giderirse Allah da buna mukâbil ondan, kıyamet gününün sıkıntılarından bir sıkıntı giderir. Her kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter. * Kim kardeşinin ırzını müdafaa ederse, kıyamet günü Allah, onun yüzünden ateşi geri çevirir. * Bir genç bir ihtiyar kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah, yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder. * Kardeşine zâlim de olsa mazlum da olsa yardım et! Zâlime yardım; onu zulümden alıkoymaktır. * Küçüklere merhamet, büyüklere saygı göstermeyen bizden değildir. |